10 Kasım 2006

10 KASIM 2006



"Çocukken Atatürk heykellerinin niye bu kadar yükseğe konduğunu bir türlü anlayamazdım. Bakarken boynum tutulur, güneş gözümü alırdı.
Halkın arasında yüzlerce güzel fotoğrafı olduğu halde resimlerinde niye hep yalnızdı? Bilemezdim.
Atatürk uzakta bir heykel ve yalnız bir resimdi...
Şiirler O'nu 'Çekilmis hançer bakışlar/Fikri döven şakaklar' diye tarif ederlerdi.
Şakaklar, fikri nasil dover, cozemezdim...
Son 300 gununu anlattigimiz 'Sari Zeybek'te bu heykel yere indi.
O'na dokunabildik.
O kadar ki belgesel, izleyicinin israriyla bir hafta icinde uc kez yayinlandi.
Izleyen dostlar telefon edip, o gece Ata'larinin serefine leblebiyle raki ictiklerini soylediler. Sasirdim!..
Son arzusu enginar yemekti. Ertesi gun pek cok evde enginar pistigini ogrendim.
Sevindim.
Bu da bir saygi durusuydu. Hem de gosterissiz, sade, ama icten bir saygi durusu...
Dizini yere vura vura zeybek oynayan bir adam, o uzanamadigimiz heykellerden daha yakindi bize...
Muzipce doktorlari kandirmasi, bakislariyla hancer cekmesinden daha etkileyiciydi.
Biz, 'sakaklariyla fikri doven' bir siir kahramanini degil, 29 Ekim'de pencereden bakarken gozleri bugulanan duygusal bir insani sevdik.
Ne yazik ki bizi okulda bu insanla tanistirmadilar.
'Sari Zeybek', bu gecikmis tanisiklik icin cesur bir ilk adimdir.
Umarim O'nunla yeni tanisacaklara ipucu verir.
Tabii tanistiracak olanlara da..."
CAN DUNDAR

Hiç yorum yok: