26 Kasım 2007

MANDALİNA MEVSİMİ GELDİ...

Bu mevsimde mandalina ve elma dışında bir meyve yemem pek...
Her ikisinin de tam zamanıdır çünkü.
Portakal tatlanmaya başlayınca da unutuveririm mandalinayı :(
Geçenlerde SOFRA dergisini karıştırırken bu tarifle karşılaştım.
Elimde de tüm malzemeler olunca hemen denedim.
Sonuç fena değildi.
Bir tek bir dahaki sefere kekin içindeki şeker miktarını azaltmayı düşünüyorum. Çünkü üstündeki çikolata ve pudra şekeri ile biraz fazla tatlı geldi bana...
İşte tarifim....

MANDALİNA SOSLU ISLAK KEK

Kek:

  • 1 su baradağı esmer şeker
  • 3 çorba kaşığı tereyağ (oda sıcaklığında)
  • 1 su bardağı süt
  • 4 yumurta
  • 2 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 1 tutam tarçın
  • 4 mandalina suyu

Sos:

  • 1/2 paket krema
  • 1 çorba kaşığı tereyağ
  • 80 gr. bitter çikolata

Yapılışı:

  1. Esmer şeker ve tereyağını mixerle çırp.Üzerine süt ve yumurtayı ekleyip çırpmaya devam et.
  2. Mandalina suyu hariç diğer tüm malzemeleri ekle ve çırp.
  3. Kek kalıbına döküp önceden ısıtılmış 200 derece fırında 40 dk. pişir.
  4. Fırından alıp 10 dk dinlendir ve üzerine mandalina suyunu gezdir.
  5. Kek mandalina suyunu çekince elinle ufala ve kenarları açılan başka bir kek kalıbının içine iyice bastırarak yerleştir. (Bu miktarlarla 24 cm.lik kalıp ölçüsünde 2 tane olabiliyor)
  6. Sos için, kremayı bir kaba al ve kısık ateşte kaynama noktasına getir. Tereyağ ekleyip ocaktan al ve bu karışımı rendelenmiş çikolatanın üstüne dökerek karıştır.
  7. Çikolatalı sosu kekin üzerine dök.
  8. Pudra şekeri ve mandalina dilimleri ile süsleyerek servis yap.

Afiyet olsun...

NOT: Orjinal tarifte ufalanmış kek ile küçük toplar yapıp, çikolataya bulayarak da servis yapılabileceği yazıyordu. Belki birisi böyle denemek ister diye belirtiyim dedim...




25 Kasım 2007

HAYATIN ACI GERÇEĞİ...


Uzun bir süre ara verdiğim blog yazılarıma geri döndükten sonra blog takiplerime de başlayabilmiştim. İşte o günlerde daha önce tanımadığım ESRA'yı keşfettim.


Fırsat buldukça geçmiş yazılarını okudum.


Hatta 2 tarifini denedim bile...


Biri YOĞURTLU KÖFTE , diğeri de ELMALI RULO'ydu...


Her iki tarif de çok güzeldi ve ben bloguna teşekkür mesajı atmayı planlıyordum ki bu acı haberle karşılaştım...


Ne diyebilirim ki...


Mekanın Cennet olsun Sevgili ESRA!...

13 Kasım 2007

ÇİN SEYAHATİM - I

Bu geziyi aslında geçen yaz yapacaktık ama kısmet bu yazmış. Diğer gezilerimizde de yaptığımız gibi herhangi bir turla gitmedik. Tüm organizasyonu eşim yaptı.
Yaklaşık 10 saatlik bir yolculuktan sonra Pekin'e indik. Oranın saatiyle 16.00 gibi otelimizdeydik. Otel çok merkezi bir yerde olduğu için ilk önce yürüyerek etrafı gezdik.
Gerek otele kadar arabayla gelirken gördüklerim gerekse akşamki gezintimizde edindiğim ilk izlenimler biraz hayalkırıklığı oldu!... Her ne kadar eşim defalarca Çin'in gayet modern bir ülke olduğunu ortalıkta üçgen şapkalı Çinli dolaşmadığını söylemiş bile olsa ben yine de bu kadar gelişmiş bir şehirle karşılaşmayı beklemiyordum doğrusu. Kafamda hala bize öğretilen ya da filmlerde gördüğümüz dar sokakları, tipik üçgen çatıları olan ufak binalar görmeyi planlarken gökdelenlerin arasında kalınca bir şaşkınlık ve hayalkırıklığı yaşadım tabii. Pekin 2008 Olimpiyatlarına hazırlandığı için her tarafı inşaat dolu bir şehir ama binalar, sokaklar, caddeler inanılmaz modern. Etraftaki kısa boylu, çekik gözlüleri görmezseniz gelişmiş bir Avrupa şehrinde hatta Amerika'da sanabilirsiniz kendinizi.
Ertesi gün sabah erkenden "Çin Seddi" ne gittik. Arabayla 40-45 dk'lık bir yolculuk yapıp teleferikle en yüksek noktasına ulaştık. Teleferikten indikten sonra bayağı dik yokuştan çıkıp dokunmanın şans getirdiğini söyledikleri duvara da dokunduk.

Yukardaki resimde ne kadar dik bir yokuştan çıktığımızı görebilirsiniz. Ben ve Bartu dik duruyoruz aslında!...

O günün akşamında da Pekin'e gitmişken "Pekin Ördeği" yemeden olmaz deyip oranın en meşhur lokantasına gittik. Bizi eşimin temsilcisi olduğu firmanın yetkilileri götürdüğü için onlar önceden rezervasyon yapmışlar aksi halde 2-3 gün öncesinden rezervasyon yapılması gerekiyormuş. Harika lezzette ördek yiyip oradan da meşhur bir "Ayak Masajı Salonu" na gidip bütün günkü yorgunluğumuzu orada bıraktık.











Sonraki güne "Yasak Şehir" i gezerek başladık. Önce inanılmaz büyüklükteki "Tiananmen Meydanı" na geldik. Burası dünyanın en büyük meydanıymış (tam 40 hektar!!...). Yasak Şehri gezerken hem Çin Hanedanının ihtişamını hem de işgalci İngilizlerin Hanedan hazinelerini nasıl tarumar ettiğini gördük.


Tüm Çin seyatimiz boyunca en çok dikkatimi şunlar çekti;


1- Amerika'dakinden herhalde daha fazla "Starbucks". Hemen hemen her köşebaşında vardı.

2- Mc Donalds, Pizza Hut ve KFC'nin en büyük lokantalarına sahipler. Aynı Starbucks gibi bu 3 marka da her yere yayılmış.

3- Özellikle Pekin'de kimsesiz Çinli çocukları evlat edinen Avrupalı ve Amerikalı aileler dolu. Gözlerime inanamadım!... Sanki "evlat edinme turları" düzenleniyor. Her yerde kucaklarında Çinli bebekler olan yabancı turistler var. Devlet de bu evlat edinme olayını destekliyormuş!!...

4- Bu çok ilginç!... Çinli bebeklere giydirdikleri tulum ya da pantalonları ağ kısımları dikili değil biliyor musunuz! Yani bez pek kullanmıyor saldım çayıra yapıyorlar...

5- Tuvalet konusuna hiç girmeyeyim. Şu kadarını söyleyeyim, şehirlerarası yollarımızdaki benzinci tuvaletlerini öpüp başımıza koyalım!...



Şimdilik bu kadar... Bir sonraki yazımda da XİAN ve ŞANGAY'ı anlatırım...

11 Kasım 2007

BİLİN BAKALIM BUNLAR NE?...

Bu yaz uzun zamandır planladığımız Çin seyahatimizi gerçekleştirdik. 12 gün içinde Pekin, Xian, Şangay ve HongKong'u gezdik. Kısa sürede yoğun bir gezi oldu ama her açıdan ilgi çekiciydi. Ara ara bu gezimle ilgili notları sizlerle paylaşacağım ama önce yukarıdaki resimdekileri sizlere anlatayım.
Malum Çin deyince insanın aklına ilk önce "çay" geliyor değil mi? Tüm seyahatimiz boyunca çeşit çeşit Çin çayı içtik. En çok da "yasemin" çayını sevdim.

Bu gördüklerinizi ise suya attığınız zaman aynen şöyle oluyorlar;
Lezzeti de görüntüsü gibi harika!...

Bunun 1 tanesinin üstüne gün boyu sıcak su koyup içiyorlar, kokusu da tek kelimeyle muhteşem...

Akşamları çay içmeyi sevmeyen benim için hoş bir alternatif oldu bu bitki çayları...



06 Kasım 2007

BİZ BU BALIĞI ÇOK SEVDİK...

Tarifi nereden almıştım hatırlamıyorum ama ne zamandır denemek istiyordum. Dün akşam nihayet fırsat buldum.


Öncelikle belirtmek istediğim birkaç nokta var;


1- orjinal tarif mezgitle yapılmıştı ama ben lüfer kullandım.

2- fileto olması oğlumun yemesini daha kolaylaştırdığı için çok hoşuna gitti, bu hafta içinde tekrar yapmamı istedi!... Yani çocuklar için ideal bir balık yemeği.


MEZGİT CRUMBLE (3 Kişilik)


3 mezgit/lüfer (fileto yapılmış) + zeytinyağı

1/2 çay bardağı un

1,5 çay bardağı galeta unu

1 çay bardağı iri çekilmiş ceviz

2-3 diş ezilmiş sarmısak

4-5 dal ince kıyılmış maydanoz

1 çay kaşığı hardal

2 çorba kaşığı zeytinyağ

tuz, karabiber


Yapılışı:

1-Balıkların her iki tarafını tuzlayıp, zeytinyağı ile yağlayalım.

2-Diğer tüm malzemeleri iyice karıştıralım.

3-Bu karışım ile balıkları iyice harmanlayıp yağlanmış tepsiye derisi alta gelecek şekilde dizelim.

4-Önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirelim.





03 Kasım 2007

YEDİM, İÇTİM, GEZDİM, DÖNDÜM...



Bir önceki yazımda da söylediğim gibi "düzenli yazamıyor" olmak beni son derece rahatsız ettiği için Mayıs ayında yazılarıma ara vermiştim.
Yoğun bir yaz programı, tekrar yuvaya dönüş ve laptop'uma kavuşma sonrasında tüm blogları ne kadar özlediğimi anladım.
Aslında SERAP sayesinde çoğunuzdan haberdar oluyordum ama sayfalarınıza tek tek uğrayıp sizlerle buluşmak için sabırsızlanıyorum :))
Bu ayki etkinliği de kaçırmamaya çalışacağım!...
Ara sıra bana uğramayı unutmayın!...