30 Aralık 2007



Esas kutlamayı yarın yapacağız ama biz 2 gündür YENİ YIL kutlamalarımızı yapıyoruz. Resimdeki güzel pastayı da Cuma günü KIZLAR'la yaptığımız partimize Sevgili Elif getirdi. Ne kadar şık değil mi?


2008'de görüşmek üzere...

24 Aralık 2007

EN TATLI HEDİYELER

Sevgili Burçin'in düzenlediği "EN TATLI HEDİYELER" etkinliği bence harika bir seçim... Yılbaşı demek hediye demek çünkü!... Değil mi?!...

Aslında aklımda birden fazla fikir vardı ama bu hafta o kadar yoğunum ki ancak aşağıdaki KIŞ İÇECEĞİ'ni yapabildim.

Ben her yılbaşında hediyelerimi mümkün olduğunca kendim yapmaya çalışıyorum. Bu senede yukarıda gördüğünüz malzemelerden bir içecek yaptım.

Kullandığım malzemeler;

  • Çubuk tarçın - yarım parça
  • Yıldız anason - 1 adet
  • Kakule - 2 adet
  • Tane karabiber - 4 adet
  • Karanfil - 1/4 tatlı kaşığı
Bu malzemeleri yuvarlak kestiğim tülbente koyup ağzını güzelce bağladım. Sonra keçeden yapılmış keselerin içlerine doldurdum.

Her bir kesenin içine;

"Kupanızın içine 1 tane küçük bez torbayı koyup, içini sıcak elma suyu ile doldurun ve 3-5 dk demleyin"

diye yazdım.

Soğuk kış günlerinde arkadaşlarımın işine yarayacağından eminim :)




16 Aralık 2007

BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN :)

HEPİNİZİN KURBAN BAYRAMI KUTLU OLSUN...

BEN ANKARA'YA GİDİYORUM, DÖNÜŞTE GÖRÜŞÜRÜZ :)

12 Aralık 2007

YE#29 ZEYTİNYAĞLILAR

Bu sefer tembellik yapmayıp "YE#29 Zeytinyağlılar" etkinliğine katılabildim!... Sıcak Paylaşımlar'dan Sevgili Aysel çok güzel bir konu seçmiş. Ben de annemden öğrendiğim ve çok severek yediğim "PATLICAN PAÇA" yaptım.

Patlıcan'ın her türlü yemeğini çok sevdiğim için yazları bir kısmını közleyip bir kısmını da kızartarak derin dondurucuya kaldırıyorum. Hormon kullanıldığı için mevsimi dışında sebze ve meyve tüketmek istemiyorum. Bu yemeği yaparken de yazdan kalma patlıcanlarımı kullandım.

Dediğim gibi ben bu tarifi annemden öğrendim. Annelerden öğrenilen tarifler de bilirsiniz ki genelde "göz kararı" olur. Bu da öyle bir tarif ama ben bu sefer yaparken malzemeleri ölçerek kullandım.

Önce 3 tane patlıcanı tamamen soydum ve yaklaşık 3 parmak kalınlığında keserek rengi hafif sararıncaya kadar kızarttım ve kağıt havlu üzerinde bir kenara koydum.

Sonra 1 adet soğanı piyazlık doğrayıp biraz zeytinyağı koyduğum tencerede kavurdum. Soğanlar hafif şeffaflaşmaya başlayınca 3-4 diş sarmısağı küçük küçük doğrayıp soğanların yanına ekledim.

Yemeği bol kırmızı renkli sevip, kışın domates tüketmeyi sevmediğim için yazdan domates rendeleri hazırlayıp kavonozlara dolduruyorum ben. Bu yemekte de 8 kaşık domates rendesi kullandım ve sarımsakla soğanın yanına domatesleri de ekleyiverdim. Dedim ya yemekte kırmızı rengi severim diye, 1 yemek kaşığı salça da ekleyince kırmızının tonu tam istediğim gibi oldu.

Bu dörtlüyü biraz kavurunca içine 3 kesme şeker ve 4 yemek kaşığı üzüm sirkesi ekleyip altını iyice kıstım. Haaa.... bu esnada tadına bakmayı da unutmayın ki tuzunu istediğiniz gibi ayarlayabilin!...

Kısık ateşte yaklaşık 15 dk kaynattım. Çok sulu olmaması lazım, ben yaklaşık 4-5 yemek kaşığı su ekledim.

Sonra kızarmış patlıcanları da bu karışımın olduğu tencereye koydum. İyice kısık ateşte ara sıra suyuna da bakarak patlıcanlar yumuşayıncaya kadar ağzı kapalı olarak pişirdim.

Pişerken hiç karıştırmadım ama arada bir domatesli sosu kaşıkla patlıcanların üzerinde gezdirdim ki lezzet her yere eşit şekilde dağılsın.

Ağzı kapalı soğutup, ılınınca servis tabağına aldım ve maydanozla süsledim.

Hepinize afiyet olsun :)


10 Aralık 2007

ELMALI TARÇINLI KEK



Martha Stewart'ın sayfasını sık sık ziyaret ederim. Geçenlerde de evdeki elma stoğunu eritmek için elmalı tarifler ararken Apple-Cinnamon Bundt Cake tarifini buldum ve hemen denedim. Gayet lezzetli ve hafif bir kek oldu. Tarifte üzerine glaze yapıp dökmüşlerdi ama bana glaze çok tatlı geldiği için yapmadım.


Malzemeler:

(Ölçüler CUP olarak verilmiş)


2,5 cup un

1 yemek kaşığı tarçın

2 tatlı kaşığı kabartma tozu

1 tatlı kaşığı tuz

1/2 tatlı kaşığı karbonat

1 cup erimiş tereyağ

1,5 cup kahverengi şeker

4 büyük yumurta

6 granny smith elma/küp şeklinde kesilmiş



  • Un, tarçın, kabartma tozu, tuz ve karbonatı bir kapta karıştır. Ben hepsini elekten geçirdim.

  • Derin başka bir kapta erimiş ılınmış tereyağ, kahverengi şeker ve yumurtaları çırp.

  • Tereyağ, yumurta, şeker karışımına kuru malzemeleri ekle ve karıştır.

  • Spatula ile elmaları teker teker karıştır.

  • Yağlanmış kalıba döküp, önceden ısıtılmış fırında 50-60 dk. pişirin. Ben pişirme süremi tam hatırlamıyorum ama sanırım daha kısa sürede pişiridim, kürdan testi yapıp fırından çıkardım.

Bu kekle de bitmeyen elmaların kalan kısmıyla da tarifini daha önce verdiğim ELMA REÇELİ'ni yaptım. Bu reçelimi çok seven eşim bayram etti walla :)


06 Aralık 2007

ÇİN SEYAHATİ - II

Gezimizin 2. durağı XIAN şehriydi. Buraya gelmemizin tek nedeni de yukarıda resimlerini gördüğünüz "Qin Terra Cotta Warriors and Horses" müzesi... Buradaki askerler ve atlar gerçek boyutlarda ve zamanın şavaşçılarının tüm özelliklerini en ince ayrıntılarına kadar taşıyorlar.

Bu askerlerin bulunması da tamamen tesadüf eseri olmuş. 1974 yılında kuyu açmak isteyen bir köylü tarafından bulunmuş. 16.300 m2'lik bir alana yayılmış 3 binadan oluşuyor. 1.Pit 1979 yılında Çin Ulusal Günü'nde açılmış.

3 binanın içinde 7.000 eser var (askerler, atlar,silahlar...) Askerler tam bir savaş düzeni içinde sıralanmışlar. Çoğu tamir edilebilmiş.

Bu müze 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası kapsamı içine alınmış.


Gerçekten etkileyici bir yerdi. Şansımıza da kapalı olan hava biz otele döndükten sonra yağmura döndü!... Ama ne yağmur!... Bütün gece gök gürültüsü ve şimşekler hiç durmadı. Hatta sabah erken Şangay uçağı için havaalanına giderken bazı yollar (aynı bizdeki gibi!) yağmur sularıyla kapanmıştı.



Zorlu bir uçağa yetişme yolculuğu sonrasında Şangay'a indik... Burada da bizi gökdelenler karşıladı. Veeeee bol bol yabancı!...

Pekin ve Xian gezilerimizde gerek sokakta gerekse turistik yerlerde bizim gibi yabancı turist oranı yerli turiste göre çok azdı. Hatta sarışın , yeşil gözlü olan oğlumla en az 5-6 kişi fotoğraf çektirmek istemişti!...

Şangay'da ise uluslararası firma veya bankalarda çalışan çok fazla sayıda Avrupalı ve Amerikalı var. Bunun en büyük etkisini ise nerede hissediyorsunuz biliyor musunuz?... Tuvaletlerde...

Evet, 4 günlük ızdırap burada bitti. Ülkemizde veya herhangi bir Avrupa ülkesinin alışveriş merkezlerinde alışık olduğumuz temizlikteki tuvaletlere bu şehirde kavuşabildik!...

Yukardaki kolajda çok şeker bir Çinli kız çocuğu var. Bu ırk küçükken çok şirin oluyor da büyüyünce çirkinleşiyorlar (oğlumun yorumu bu)!... Bu kız çocuğu da diğerleri gibi büyükanne ve büyükbabası ile geziyordu. Malum Çin de 1 çocuktan fazlası YASSAK!... Anne ve babalar çalıştığı için de çocuklara büyükler bakıyor. İş saatlerinde istisnasız hep 3'lü gruplar halinde dolaşıyorlar. Akşam ailecek yedikleri yemeklerde de bu sayı en fazla 7 kişi olabiliyor!...



Tepenizden şu devasa köpekbalığının geçtiğini düşünün. İnsan ürperiyor değil mi? Bu resimler Şangay televizyon kulesinin yanındaki akvaryumdan. Bu akvaryumda (sanıyorum) Dünyanın en uzun cam tüpü içinde yürüyebiliyorsunuz. Kaç metre olduğunu şimdi hatırlayamıyorum ama bu ve benzeri balıklarla epey uzun bir yürüyüş yaptık. Korkusuz balıkadamların dalışlarını izledik. Ama en heyecan vereni de köpekbalıklarıydı.

Bunların dışında eşimin sürekli gidip geldiği bir şehir olduğu için çok hoş ve keyifli restoranlarda yemekler yedik , ayaklarımız şişene kadar da yürüdük.

Kaldı Hong Kong...

Onu da bir sonraki yazımda anlatırım artık :)

03 Aralık 2007

NE GÜNLERE KALDIK ?...

Hürriyet gazetesinden Mehmet Y. YILMAZ'ın bugünkü yazısını aşağıya kopyaladım. Hoş birçok gazetede bu haber vardı ya...
.........
Hoca’nın nefesinin jinekolojik sonuçları;
Kadın-doğum uzmanı Dr. Alp Nuhoğlu, geçenlerde Amerika’ya gittiğinde Fethullah Gülen’i de ziyaret etmiş. Hatırlayacaksınız, Dr. Nuhoğlu ile eşi Zeynep Tokuş’un prematüre bir bebekleri oldu. Zamanından çok önce doğan bebek, ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele ediyordu. Fethullah Hoca, görüşmeleri sırasında bebeğin durumunu sormuş ve üzerinde dua yazılı, kendisine ait bir altını doktor beye vermiş."Bunu al, oğluna tak. Merak etmeyin, Allah’ın izni ile iyi olacak" demiş.Doktor Bey, İstanbul’a döndüğünde ne görsün: Bebek iyileşmiş, rahatça nefes alıyor, annesinin sütü ile beslenebiliyor!Dr. Nuhoğlu, Vatan’da, "Hoca Efendi’nin duasının tuttuğuna inandığını" anlatıyor.Uzun süredir Kıbrıs’ta açmayı planladığı tüp bebek merkezinin ruhsat işlemleri de bu arada şıp diye olmuş. Doktor Bey, bunu da Hoca’nın "nefes kuvvetine" bağlıyor.Çaresiz durumdaki cahil insanların hocaların nefes kuvvetinden yararlanmayı ümit etmeleri ve bu tür doğaüstü olaylara inanmalarını anlayışla karşılıyorum.Bu işe yaramasa bile psikolojik bir rahatlama sağlayacak bir şeydir.Ama pozitif bilime inanması gereken, üstelik de tıpta böyle mucizelere yer olamayacağını en iyi bilebilecek durumda olan bir hekimin buna inanmasını anlayabilmek güç.Hadi kendisi inandı diyelim, bunu gazetelerde anlatması ve başka insanları da buna inanmaya teşvik etmesi ne oluyor?Bundan sonra Alp Bey’in hastalarına acaba böyle bir hizmeti de olacak mı?Öyle ya, ne gerek var Kıbrıs’ta bir tüp bebek kliniği kurmaya?Hoca, Alp Bey’e bir iki dua gönderir, bütün fertilite problemleri dünyanın parasını harcamaya gerek kalmadan çözümleniverir.Bence Tabip Odası ve Tıp Fakülteleri bu konuyu görmezden gelmemeli.Alp Bey’in, jinekolojiye bu katkısını iyice incelemeli ve kendisini Nobel Tıp Ödülü’ne de aday göstermeli.
........

01 Aralık 2007

PRENSES'İMİZİN ODASI!...



1999 yılından beri ailemizin bir üyesi olan Prenses'imiz son günlerde pek bi keyifli...

Neden biliyor musunuz?...


İstanbul'da yaşayan bir Ankara'lı olarak bize gelen misafirlerimiz genelde yatılı oluyor. Bu nedenle evimizde bir tane misafir yatak odası vardır.


Geçenlerde çalışma odası ile misafir yatak odasını değiş tokuş edelim dedik. Daha küçük bir odaya aldığımız misafir yatak odasını süslemek için de ufak tefek birşeyler alıp bunları bir heves yerleştirdim. Benim bu heyecanıma Prenses'de katıldı elbette ve heyecanla odanın içinde zıplayıp durdu (ki bu Prenses için son derece şaşırtıcıdır çünkü kendisi günün 23,5 saati uyuyan uyuşuk bir kedidir!...).


Her neyse sonraki günler eşimin uyarısıyla fark ettim ki, bizim Prenses misafir yatak odasından dışarı çıkmıyor. Yemek ve tuvalet ihtiyacını hemen giderip doğruca bu odadaki yatağa dönüyor ve yatağın en ortasına uzanıp başlıyor horlamaya...


Geceleri benim ayak ucumdan başka yerde yatmayan Prenses 1 haftadır yanımıza uğramıyor.


Yani anlayacağınız bizim tatlı Prenses'imiz yeni düzenlediğim misafir yatak odasını kendisine yaptığımızı zannediyor!...


Yatılı misafirimiz geldiğinde ne yapacağız bakalım :)


26 Kasım 2007

MANDALİNA MEVSİMİ GELDİ...

Bu mevsimde mandalina ve elma dışında bir meyve yemem pek...
Her ikisinin de tam zamanıdır çünkü.
Portakal tatlanmaya başlayınca da unutuveririm mandalinayı :(
Geçenlerde SOFRA dergisini karıştırırken bu tarifle karşılaştım.
Elimde de tüm malzemeler olunca hemen denedim.
Sonuç fena değildi.
Bir tek bir dahaki sefere kekin içindeki şeker miktarını azaltmayı düşünüyorum. Çünkü üstündeki çikolata ve pudra şekeri ile biraz fazla tatlı geldi bana...
İşte tarifim....

MANDALİNA SOSLU ISLAK KEK

Kek:

  • 1 su baradağı esmer şeker
  • 3 çorba kaşığı tereyağ (oda sıcaklığında)
  • 1 su bardağı süt
  • 4 yumurta
  • 2 su bardağı un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 1 çay kaşığı karbonat
  • 1 tutam tarçın
  • 4 mandalina suyu

Sos:

  • 1/2 paket krema
  • 1 çorba kaşığı tereyağ
  • 80 gr. bitter çikolata

Yapılışı:

  1. Esmer şeker ve tereyağını mixerle çırp.Üzerine süt ve yumurtayı ekleyip çırpmaya devam et.
  2. Mandalina suyu hariç diğer tüm malzemeleri ekle ve çırp.
  3. Kek kalıbına döküp önceden ısıtılmış 200 derece fırında 40 dk. pişir.
  4. Fırından alıp 10 dk dinlendir ve üzerine mandalina suyunu gezdir.
  5. Kek mandalina suyunu çekince elinle ufala ve kenarları açılan başka bir kek kalıbının içine iyice bastırarak yerleştir. (Bu miktarlarla 24 cm.lik kalıp ölçüsünde 2 tane olabiliyor)
  6. Sos için, kremayı bir kaba al ve kısık ateşte kaynama noktasına getir. Tereyağ ekleyip ocaktan al ve bu karışımı rendelenmiş çikolatanın üstüne dökerek karıştır.
  7. Çikolatalı sosu kekin üzerine dök.
  8. Pudra şekeri ve mandalina dilimleri ile süsleyerek servis yap.

Afiyet olsun...

NOT: Orjinal tarifte ufalanmış kek ile küçük toplar yapıp, çikolataya bulayarak da servis yapılabileceği yazıyordu. Belki birisi böyle denemek ister diye belirtiyim dedim...




25 Kasım 2007

HAYATIN ACI GERÇEĞİ...


Uzun bir süre ara verdiğim blog yazılarıma geri döndükten sonra blog takiplerime de başlayabilmiştim. İşte o günlerde daha önce tanımadığım ESRA'yı keşfettim.


Fırsat buldukça geçmiş yazılarını okudum.


Hatta 2 tarifini denedim bile...


Biri YOĞURTLU KÖFTE , diğeri de ELMALI RULO'ydu...


Her iki tarif de çok güzeldi ve ben bloguna teşekkür mesajı atmayı planlıyordum ki bu acı haberle karşılaştım...


Ne diyebilirim ki...


Mekanın Cennet olsun Sevgili ESRA!...

13 Kasım 2007

ÇİN SEYAHATİM - I

Bu geziyi aslında geçen yaz yapacaktık ama kısmet bu yazmış. Diğer gezilerimizde de yaptığımız gibi herhangi bir turla gitmedik. Tüm organizasyonu eşim yaptı.
Yaklaşık 10 saatlik bir yolculuktan sonra Pekin'e indik. Oranın saatiyle 16.00 gibi otelimizdeydik. Otel çok merkezi bir yerde olduğu için ilk önce yürüyerek etrafı gezdik.
Gerek otele kadar arabayla gelirken gördüklerim gerekse akşamki gezintimizde edindiğim ilk izlenimler biraz hayalkırıklığı oldu!... Her ne kadar eşim defalarca Çin'in gayet modern bir ülke olduğunu ortalıkta üçgen şapkalı Çinli dolaşmadığını söylemiş bile olsa ben yine de bu kadar gelişmiş bir şehirle karşılaşmayı beklemiyordum doğrusu. Kafamda hala bize öğretilen ya da filmlerde gördüğümüz dar sokakları, tipik üçgen çatıları olan ufak binalar görmeyi planlarken gökdelenlerin arasında kalınca bir şaşkınlık ve hayalkırıklığı yaşadım tabii. Pekin 2008 Olimpiyatlarına hazırlandığı için her tarafı inşaat dolu bir şehir ama binalar, sokaklar, caddeler inanılmaz modern. Etraftaki kısa boylu, çekik gözlüleri görmezseniz gelişmiş bir Avrupa şehrinde hatta Amerika'da sanabilirsiniz kendinizi.
Ertesi gün sabah erkenden "Çin Seddi" ne gittik. Arabayla 40-45 dk'lık bir yolculuk yapıp teleferikle en yüksek noktasına ulaştık. Teleferikten indikten sonra bayağı dik yokuştan çıkıp dokunmanın şans getirdiğini söyledikleri duvara da dokunduk.

Yukardaki resimde ne kadar dik bir yokuştan çıktığımızı görebilirsiniz. Ben ve Bartu dik duruyoruz aslında!...

O günün akşamında da Pekin'e gitmişken "Pekin Ördeği" yemeden olmaz deyip oranın en meşhur lokantasına gittik. Bizi eşimin temsilcisi olduğu firmanın yetkilileri götürdüğü için onlar önceden rezervasyon yapmışlar aksi halde 2-3 gün öncesinden rezervasyon yapılması gerekiyormuş. Harika lezzette ördek yiyip oradan da meşhur bir "Ayak Masajı Salonu" na gidip bütün günkü yorgunluğumuzu orada bıraktık.











Sonraki güne "Yasak Şehir" i gezerek başladık. Önce inanılmaz büyüklükteki "Tiananmen Meydanı" na geldik. Burası dünyanın en büyük meydanıymış (tam 40 hektar!!...). Yasak Şehri gezerken hem Çin Hanedanının ihtişamını hem de işgalci İngilizlerin Hanedan hazinelerini nasıl tarumar ettiğini gördük.


Tüm Çin seyatimiz boyunca en çok dikkatimi şunlar çekti;


1- Amerika'dakinden herhalde daha fazla "Starbucks". Hemen hemen her köşebaşında vardı.

2- Mc Donalds, Pizza Hut ve KFC'nin en büyük lokantalarına sahipler. Aynı Starbucks gibi bu 3 marka da her yere yayılmış.

3- Özellikle Pekin'de kimsesiz Çinli çocukları evlat edinen Avrupalı ve Amerikalı aileler dolu. Gözlerime inanamadım!... Sanki "evlat edinme turları" düzenleniyor. Her yerde kucaklarında Çinli bebekler olan yabancı turistler var. Devlet de bu evlat edinme olayını destekliyormuş!!...

4- Bu çok ilginç!... Çinli bebeklere giydirdikleri tulum ya da pantalonları ağ kısımları dikili değil biliyor musunuz! Yani bez pek kullanmıyor saldım çayıra yapıyorlar...

5- Tuvalet konusuna hiç girmeyeyim. Şu kadarını söyleyeyim, şehirlerarası yollarımızdaki benzinci tuvaletlerini öpüp başımıza koyalım!...



Şimdilik bu kadar... Bir sonraki yazımda da XİAN ve ŞANGAY'ı anlatırım...

11 Kasım 2007

BİLİN BAKALIM BUNLAR NE?...

Bu yaz uzun zamandır planladığımız Çin seyahatimizi gerçekleştirdik. 12 gün içinde Pekin, Xian, Şangay ve HongKong'u gezdik. Kısa sürede yoğun bir gezi oldu ama her açıdan ilgi çekiciydi. Ara ara bu gezimle ilgili notları sizlerle paylaşacağım ama önce yukarıdaki resimdekileri sizlere anlatayım.
Malum Çin deyince insanın aklına ilk önce "çay" geliyor değil mi? Tüm seyahatimiz boyunca çeşit çeşit Çin çayı içtik. En çok da "yasemin" çayını sevdim.

Bu gördüklerinizi ise suya attığınız zaman aynen şöyle oluyorlar;
Lezzeti de görüntüsü gibi harika!...

Bunun 1 tanesinin üstüne gün boyu sıcak su koyup içiyorlar, kokusu da tek kelimeyle muhteşem...

Akşamları çay içmeyi sevmeyen benim için hoş bir alternatif oldu bu bitki çayları...



06 Kasım 2007

BİZ BU BALIĞI ÇOK SEVDİK...

Tarifi nereden almıştım hatırlamıyorum ama ne zamandır denemek istiyordum. Dün akşam nihayet fırsat buldum.


Öncelikle belirtmek istediğim birkaç nokta var;


1- orjinal tarif mezgitle yapılmıştı ama ben lüfer kullandım.

2- fileto olması oğlumun yemesini daha kolaylaştırdığı için çok hoşuna gitti, bu hafta içinde tekrar yapmamı istedi!... Yani çocuklar için ideal bir balık yemeği.


MEZGİT CRUMBLE (3 Kişilik)


3 mezgit/lüfer (fileto yapılmış) + zeytinyağı

1/2 çay bardağı un

1,5 çay bardağı galeta unu

1 çay bardağı iri çekilmiş ceviz

2-3 diş ezilmiş sarmısak

4-5 dal ince kıyılmış maydanoz

1 çay kaşığı hardal

2 çorba kaşığı zeytinyağ

tuz, karabiber


Yapılışı:

1-Balıkların her iki tarafını tuzlayıp, zeytinyağı ile yağlayalım.

2-Diğer tüm malzemeleri iyice karıştıralım.

3-Bu karışım ile balıkları iyice harmanlayıp yağlanmış tepsiye derisi alta gelecek şekilde dizelim.

4-Önceden ısıtılmış 180 derece fırında pişirelim.





03 Kasım 2007

YEDİM, İÇTİM, GEZDİM, DÖNDÜM...



Bir önceki yazımda da söylediğim gibi "düzenli yazamıyor" olmak beni son derece rahatsız ettiği için Mayıs ayında yazılarıma ara vermiştim.
Yoğun bir yaz programı, tekrar yuvaya dönüş ve laptop'uma kavuşma sonrasında tüm blogları ne kadar özlediğimi anladım.
Aslında SERAP sayesinde çoğunuzdan haberdar oluyordum ama sayfalarınıza tek tek uğrayıp sizlerle buluşmak için sabırsızlanıyorum :))
Bu ayki etkinliği de kaçırmamaya çalışacağım!...
Ara sıra bana uğramayı unutmayın!...

23 Mayıs 2007

BENDEN BU KADAR!....

Aslında uzun zamandır düzenli yazamamaya başladım.
Yazamamış olmak da sürekli beni rahatsız ediyor.
Kapatmaya da pek gönlüm elvermiyor...
Sanırım ben bir süre ara vereceğim...

Umarım burada tekrar buluşuruz :)
Ben diğer blogları takip etmeye, yorumlar bırakmaya devam edeceğim elbette...

Sevgiler

11 Nisan 2007


19 Mart 2007

14 NİSAN'DA ANKARA'DAYIZ...

14.NİSAN.2007 / CUMARTESİ GÜNÜ ANKARA'DAYIZ!...
CUMHURİYETİMİZE SAHİP ÇIKMAK İÇİN...
"BİRŞEYLER YAPALIM, CUMHURİYETİMİZE SAHİP ÇIKALIM" DİYENLER,
14.NİSAN'DA ANKARA'DA BULUŞUYORUZ...
" BUGÜN İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYADA EN MUHTAÇ OLDUĞUMUZ ŞEYE, BİRLİĞE DAVET EDİYORUZ SİZLERİ. TÜRK GİBİ HİSSETMEYE, TÜRK GİBİ YAŞAMAYA VE TÜRK GİBİ ÇALIŞMAYA... BİRBİRİMİZİN HAKKINI ARAMAYA, BİRBİRİMİZ İÇİN ÖLMEYE, TEK BİR KALP GİBİ ATMAYA... HAYAL DEĞİL BU, YALNIZ SENİN YA DA BENİM İÇİN DEĞİL. ADINI TAŞIYANLAR İÇİN, ANAN, BABAN, ATAN İÇİN. YARIN İÇİN DAVET EDİYORUZ SİZLERİ BİRLİĞE..."
DOÇ.DR. NECİP HABLEMİTOĞLU

15 Mart 2007

BİR HÜSRAN... BİR BAŞARI !...

Bu aralar habire bloglar arası denemelerim oluyor evde. Öncelikle MUTFAK GÜNCESİ'nden Şaziye'nin Portakal Muhallebili Kek'ini denedim. Tek kelimeyle HA-Rİ-KA oldu. Hatta üst üste 2 kere yapıp Okul Aile Birliği toplantımıza da götürdüm , herkes bayıldı.
Sonra EVCİLKEDİ'nin Füme Somonlu-Pırasalı Tartı'nı denedim. Bu da gayet başarılıydı.
Amma sıra PORTAKAL AĞACI'ndan sevgili Hatice'nin Muhallebili Kurabiye'sine gelince... işte orada büyük hüsran yaşadım. Bir türlü becerip de Hatice'nin yayınladığı resimlerdeki şekli veremedim kurabiyelerime!... İçine koyduğum muhallebi bir şekilde fırtlayıp durdu. Ama inat ya!... ben de küçük tart kalıbıma hamurun yarısını yayıp, arasına muhallebiyi koydum. Kalan hamuru da üstüne yerleştirdim. Yani anlayacağınız kurabiye diye yola çıkıp tartla sonlandırdım.
Yukarıdaki ekmekleri de bugün oğlum okuldan gelmeden yaptım :)
Başarı öyküm bu tarif...
Bu ayki Lezzet Dergisi'nden PRETZEL EKMEKLERİ...
Fırından çıkarttığımda üfleye üfleye bitirdik bir tanesini Bartu'yla...
Bundan sonra sık sık pişirmeyi düşünüyorum. Hiç katıksız yedik walla!...
Aslında kafamda bir türlü orjinal pretzel şeklini canlandıramadığım için tarifteki gibi küçük ekmekler şeklinde oldu ama bir daha ki sefere pretzel şeklini verip yapacağım :)
Malzemeler:
500 gr. un
15 gr tozşeker
10 gr yaş maya
10 gr tuz
50 gr tereyağ
1 su bardağı su
karbonat
iri tuz

-Mayayı 1 çay bardağı ılık suda eritin.
-Un, tereyağ, mayalı su , tuz ve şekeri (tarifte tuz ve şeker miktarı gr. olarak verilmiş ama ben göz kararı koydum) yoğurum, gerektikçe su ekleyip ele yapışmayan kıvamda br hamur elde edelim. 10 dk. yoğuralım.
-Sıcak ortamda (ben fırını düşük ısıya ayarlayıp orada mayalıyorum) 45dk. mayalayın.
-Mayalandıktan sonra alıp, 1 dk daha yoğurup 6 eşit parçaya ayırın ve oval forma sokun.
-Yağlı kağıt serdiğiniz tepsiye dizip 10dk daha kabarmasını sağlayın.
-Sonra üzerine biraz suyla karıştırdığınız karbonatı sürün ve bıçakla ekmeklerin üzrine çentikler atın.
-Fırına sokmadan ekmeklerin üzerine kalın tuz serpin ve fırına verin. Bu arada ısıya dayanıklı bir kabın içine su koyup bunu da fırının içine yerleştirin.

Afiyet olsun :)

07 Mart 2007

CEVABEN...

Alem FM'den Nihat SIRDAR sayesinde hatırladığım şu şiiri hepinizle paylaşmak istedim...

CEVABEN

Ne işin var Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın
Hakikaten gözün yoksa haramda
Baş açığa niye türban sorarsın.

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararım içerim,
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem, sarhoşken de geçerim.

Sakal, şalvar, gümüş, sarık iş değil
İbadetin reklamına sığınma
İnanç varsa inandığına eğil
Her tayinde bir camiye sığınma.

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk’e dua et
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk’e dil uzatma şerefsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

Riyakarsın sakal gizlemez seni
Haram ile doldurmuşsun keseni
Dokunulmaz sanırsın sana amma,
Dokunursa bu millet ……… seni.

Mutlu ÇELİK
1994-Ankara

25 Şubat 2007

BEN GELDİM !...


Son yazımdan bu yana epey bir süre geçti, farkındayım...
Bu dönemde önce 5 senedir bizimle olan yardımcımız memleketine dönmek zorunda kaldı. Tabii benim için de yeni bir dönem başladı. Bir süre kalıp geri gelecekti ama olmadı :( Ben de tekrar yatılı birisi ile çalışmaktansa haftada 2 kere gelecek bir yardımcı ile devam etmeye karar verdim.
Ama tabii bu süreç benim için zorlu oldu!... Evde hafif bir terör estirdim ama neyse yeni düzene hepimiz alıştık gibi...
Ev işleri ile haşır neşir olurken de blogumu ihmal ettim tabii ...
Ama önceleri hiç fırsat bulamazken bir süre sonra bir isteksizlik oldu ve değil bloguma yazı yazmak diğer blogları bile okumaz oldum...

Neyse sanırım artık geçti ve tekrar aranıza döndüm :)

Dönüşümü de Cuma günü arkadaşlarımıza yaptığım menüyle gerçekleştreyim dedim :)

Davet menümü İtalyan mutfağı üzerine kurdum;

Kurutulmuş domatesli dip
Dereotlu dip
Avacadolu keçi peynirli dip
Caprese
Pastırmalı ve kurutulmuş domatesli pizza
Mısır çorbası
Fesleğen pestolu, mantarlı linguine




Kurutulmuş Domatesli Dip:

250 gr. kurutulmuş domates (konserve)
2 adet közlenmiş kırmızı biber (konserve)
4-5 yaprak taze fesleğen
2 diş sarmısak
3-4 yemek kaşığı zeytinyağı



- Kurutulmuş domatesleri yağından çıkarıp biraz süzün ve robota koyun.



- Temizlenmiş fesleğenleri, sarmısakları, kırmızı biberleri ve zeytinyağını da ekleyip robotta püre haline getirin. Eğer kıvam çok katı ise zeytinyağı ekleyebilirsiniz.

- Tadına bakıp gerekiyorsa tuz biber ekleyebilirsiniz..

- Bu dipi derince bir kaseye koyup yanına kızarmış baget ekmek dilimleri, üzerine bir dal fesleğen koyarak servis yapabilirsiniz.

Dereotlu Dip :

3 dal taze soğan

2-3 dal maydanoz
4-5 dal dereotu
1 su bardağı süzme yoğurt
1 su bardağı krema
1/2 su bardağı mayonez

- Yeşillikleri yıkadıktan sonra hepsini ince ince doğrayın.

- Bir kabın içine yoğurt, krema ve mayonezi iyice karıştırın ve yeşillikleri içine atın.

- Hepsini birlikte tekrar karıştırıp buzdolabında birkaç saat bekletip servis yapabilirsiniz.

Avacadolu Keçi Peynirli Dip :

30-35 adet dolmalık fıstık
8 kaşık keçi peyniri
3 tatlı kaşığı kırmızı biber
1 limon suyu
2 tatlı kaşığı zeytinyağı
2 avakado

- Fıstıkları kavurup ince ince doğrayalım.
- Peynir, biber ve diğer malzemeleri iyice karıştırıp derin bir kasenin içinde servis edelim.

Bu 3 dip de şarapla beraber harika gitti ve son lokmasına kadar yendi. Yani misafirlerinize yaparsanız pişman olmazsınız :))

Şimdilik bu kadar...
Menüdeki diğer yemekleri de sonra anlatırım artık...